19 Ekim 2009 Pazartesi

VERGİYE İLİŞKİN TEMEL KAVRAMLAR

Verginin Konusu
Verginin konusu, verginin üzerinden alındığı şeydir. Buradaki “şey” sözcüğü maddi anlamdaki malların yanı sıra hizmetleri de içerir. Ancak, verginin konusu yalnızca mal ya da hizmetlerle de sınırlanamaz. Bunlara ek olarak bir işlem, bir fiil, bir gelir, bir sermaye vb. verginin konusunu oluşturabilir. Yasa koyucu gerek görürse o güne kadar vergi ile hiç ilişkilendirilmemiş bir iktisadi unsur üzerinden vergi alınmasını öngörebilir. Tarih boyunca, bugün bize çok tuhaf gelebilecek şeyler verginin konusunu oluşturmuştur. Örneğin, İngiltere'de 1695 yılında bekarlar üzerinden Bekarlık Vergisi alınmıştır. Benzer bir vergi 1820 yılında A.B.D'nin Missouri eyaletinde yürürlüğe konmuştur. 1700'lü yıllarda Rus Çarı Deli Petro (Batılı kaynaklarda Büyük Petro olarak anılır), sakallı kişileri, arı kovanlarını, çizmeleri, hatta evlenme ve cenaze törenlerini vergilendirmiştir. Her vergi yasasının ilk maddeleri verginin konusunu düzenler. Vergiler genellikle isimlerini konularından alır. Örneğin, Gelir Vergisinin konusu gerçek kişilerin elde ettiği gelirdir. Emlak Vergisinin konusu, Türkiye sınırları içinde bulunan bina, arsa ve arazidir. Motorlu Taşıtlar Vergisinin konusu, motorlu kara, hava ve deniz taşıtlarıdır. Akaryakıt Tüketim Vergisinin konusu, benzin, likit petrol gazı, motorin, fuel-oil gibi petrol ürünleridir. Belediye Gelirleri Kanununa göre alınan İlan ve Reklam Vergisinin konusu, belediye sınırları içinde yapılan her türlü ilan ve reklamdır.
Vergi Matrahı
Somut bir olayda bir kişinin ödeyeceği vergi miktarının hesaplanabilmesi için yalnızca verginin konusunu bilmek yeterli değildir. Ayrıca, vergi matrahının da belirlenmesi gerekir. Matrah, vergi borcunun hesaplanması için dayanılan temeli ifade eder. Matrah vergi borcunu hesaplamak amacıyla, vergi konusunun indirgendiği teknik-fiziksel ya da ekonomik-parasal büyüklüktür. Vergi matrahının belirlenmesinde esas alınan ölçüleri sınıflandırınız. Vergi matrahının belirlenmesinde esas alınan büyüklük teknik bir miktar ya da fiziki bir ölçü olduğu takdirde spesifik vergilerden söz edilir. Bu tür vergiler ağırlık, sayı, hacim, yüzölçümü, uzunluk, alkol derecesi gibi teknik miktarlar üzerinden hesaplanıp alınır. Örneğin, Motorlu Taşıtlar Vergisinde vergi matrahı, motorlu taşıtın yaşı ve silindir hacmi esas alınarak belirlenmiştir. Spesifik vergilerin sayısı günümüzde giderek azalmaktadır. Vergi matrahı, ekonomik-parasal bir değer olarak ifade edilmişse advalorem (değer esasına dayalı) vergiler söz konusudur. Bu tür vergilerin uygulama alanı gittikçe genişlemektedir. Ülkemizde uygulanan Gelir Vergisi, Kurumlar Vergisi, Katma Değer Vergisi gibi temel vergiler değer esasına dayalı vergilerdir. Verginin konusu ve matrah iki farklı kavramdır. Bunların karıştırılmaması gerekir. Örneğin, Gelir Vergisinin konusu elde edilen gelirdir; matrahı ise gelirin safi tutarıdır. Gelir vergisi matrahına, yani safi (net) gelire ulaşılabilmesi için elde edilen gayri safi (brüt) gelirden bir takım indirimlerin yapılması gerekir. Emlak Vergisinin konusu bina, arsa ve arazi gibi taşınmaz varlıkların kendileridir. Matrahı ise bina, arsa ya da arazinin değeridir. Emlak Vergisi borcunun hesaplanabilmesi için söz konusu taşınmaz varlıkların değerinin yasada öngörülmüş oran ile çarpılması gerekir.
Vergi Mükellefi (Yükümlüsü) ve Sorumlusu
Vergi yasalarına göre üzerine düşen parasal (maddi) ve/veya biçimsel ödevleri yerine getirmek zorunda olan kişiye vergi mükellefi denir. Vergi mükellefinin belli miktarda vergiyi kamu alacaklısına ödemek zorunda olmasına maddi mükellefiyet denir. Ancak, vergi mükelleflerinin maddi ödevlerinin yanı sıra defter tutmak, belge düzenlemek, beyanname vermek, bildirimlerde bulunmak gibi çeşitli biçimsel ödevleri de vardır. Gerçek ve tüzel kişiler vergi mükellefi olabileceği gibi, tüzel kişiliği olmayan kurumlar da vergi mükellefi olabilirler. Örneğin, gelir vergisinin mükellefi gerçek kişilerdir. Kurumlar vergisinin mükellefleri arasında ise tüzel kişiliği olan kurumlar olduğu gibi, tüzel kişiliği olmayan kurumlar da vardır. Vergi mükellefi olabilmek için hukuki işlem ehliyetine sahip olmak şart değildir. Diğer bir deyişle, temyiz kudreti olmayanlar, on sekiz yaşından küçük olanlar ya da kısıtlanmış kişiler de vergi mükellefi olabilirler. Vergi mükellefi olabilmek için yasada tanımlanmış vergi konusu ile irtibat kurmak gerekli ve yeterlidir. Burada yasal vergi mükellefi ile vergi taşıyıcısı kavramları arasındaki farklılığa da işaret etmek gerekir. Yasal mükellef, vergi yasalarına göre vergi borcunu ödemek zorunda kişiyi ifade eder. Ancak, vergi aynı zamanda iktisadi boyutları olan bir olgudur. Bu yüzden yasal olarak vergiyi ödemek zorunda olan kişi ile bu verginin iktisadi anlamda yükünü taşıyan kişi her zaman aynı olmayabilir. Mükellefler ödedikleri verginin yükünü çeşitli iktisadi durumlardan yararlanarak başkalarına aktarabilirler. Örneğin, gümrük vergisini ödeyen ithalatçı, bunu, sattığı malın fiyatına ekleyerek alıcılara yansıtmışsa, gümrük vergisinin yasal mükellefi kendisi olduğu halde gerçek taşıyıcısı tüketici olmuştur. İşte, yansıma mekanizması dolayısıyla bir verginin gerçek yükünü taşıyan kişilere vergi taşıyıcısı denir. Vergi sorumlusuna gelince; hiç kuşkusuz her vergi mükellefi ödemesi gereken vergi borcundan sorumludur. Ancak vergi sorumluluğunun sözlük anlamındaki sorumluluktan farklı, özel bir anlamı vardır. Vergi sorumlusu, kural olarak, mükellef ile devlet arasındaki alacak-borç ilişkisinde üçüncü kişi durumundadır. Yasa koyucu çeşitli nedenlerle bir mükellefe ait vergi borcunun vergi dairesine yatırılması ödevini, asıl mükellefle bir şekilde ilişkisinin olması dolayısıyla üçüncü bir kişiye yükleyebilir. İşte, vergiyi doğuran olay kendi kişiliğinde gerçekleşmediği halde, verginin ödenmesi bakımından alacaklı vergi dairesine karşı sorumlu olan kişiye vergi sorumlusu denir. Vergi sorumluluğuna gösterilebilecek en tipik örnek kaynakta vergi kesintisi yapanların durumudur. Her işveren fabrikasında çalıştırdığı işçilere ödediği ücret üzerinden gelir vergisi kesintisi yapmak zorundadır. Burada vergi mükellefi ücret geliri elde eden işçidir. Vergi, işçinin ücreti üzerinden kesilmektedir. İşveren ise bir başkasının vergi borcu için kesinti yapan ve bunu asıl mükellef adına vergi dairesine yatırmak zorunda olan bir vergi sorumlusudur.
İstisna ve Muafiyet
İstisna ve muafiyet kavramları, kural olarak vergiye tabi olan vergi konularının ve mükelleflerinin çeşitli nedenlerle kısmen ya da tamamen, geçici ya da sürekli olarak vergi dışı bırakılmalarını ifade eder. Diğer bir deyişle, burada objektif (verginin konusu) ve sübjektif (mükellef) vergi mükellefiyetinin sınırlandırılması söz konusudur. Objektif vergi mükellefiyetinin sınırlandırılmasına istisna, sübjektif vergi mükellefiyetinin sınırlandırılmasına ise muafiyet denir. Daha açık bir şekilde ifade etmek gerekirse, vergi yasalarında ilke olarak vergilendirilmesi öngörülen bir konunun vergi dışında tutulmasına istisna denir. Buna karşılık, yine kural gereği mükellef olması gereken kişi ya da grupların vergi yükümlülüğü dışında kalmalarına muafiyet denir. Sonuçları bakımından istisna ve muafiyet arasında bir fark yoktur. Her ikisi de vergi borcunun doğmasını engelleyen ayrıcalıklardır. Gelir Vergisi İstisna ve muafiyetler tam ya da kısmi, geçici ya da sürekli, koşullu ya da koşulsuz olabilirler. Örneğin, Gelir Vergisi Kanununda yer alan telif kazançları istisnası fikir ve sanat eserlerinden elde edilen gelirlerin tamamını, sürekli olarak vergi dışı bırakan bir istisnadır. Buna karşılık, konutların kiraya verilmesinden elde edilen kira gelirlerinin yalnızca bir kısmı vergi dışı bırakılmıştır. Geçici istisnaya örnek olarak da yeni yapılan bina veya apartman dairelerinin beş yıl süre ile vergi değerinin 1/4'nün Emlak Vergisinden istisna edilmesini gösterebiliriz. Muafiyetlere örnek olarak Gelir Vergisi Kanununda düzenlenen esnaf muaflığı ile diplomat muaflığını gösterebiliriz. Çok küçük çapta ticari faaliyette bulunan ve esas itibariyle geliri ancak geçimini sağlayacak düzeyde olan bazı ticaret ve sanat erbabı gelir vergisinden muaf kılınmıştır. Diplomat muaflığı ile de yabancı ülkelerin Türkiye'de bulunan elçi, maslahatgüzar ve konsolosları ile memurlarının, karşılıklı olmak koşuluyla gelir vergisinden muaf kılınmaları öngörülmüştür. Vergi istisna ve muafiyetlerinin temelinde siyasi, iktisadi, sosyal, kültürel ve teknik nedenler yatmaktadır. Öte yandan, parlamento içinde ve dışında faaliyet gösteren baskı grupları da istisna ve muafiyetlerin belirlenmesinde ve biçimlenmesinde etkili olabilmektedirler.
Vergiyi Doğuran Olay
Verginin konusu ile mükellefinin belirlenmiş olması bir vergi borcunun doğumu için yeterli değildir. Soyut olarak yasada belirtilen vergi konusu ile mükellef arasında bir bağlantı kurulması gerekir. İşte, verginin konusu ile mükellefi arasında kurulan bağlantıya vergiyi doğuran olay denir. Vergi borcunun doğabilmesi için, konu ile mükellef arasında var olması gereken bağ, yani vergiyi doğuran olay, bir hukuki işlem-sözgelimi bir sözleşme-, hukuki ya da iktisadi bir olay -sözgelimi bir üretim ya da tüketim ya da ölüm- olabilir. Konu ve mükellef gibi vergiyi doğuran olay da yasada tanımlanır. Devlet ile mükellef arasındaki somut vergi ilişkisi vergiyi doğuran olayın meydan gelmesi ile ortaya çıkar. Diğer bir deyişle, vergi borcunun doğmasına neden olan etken vergiyi doğuran olaydır. Verginin idare tarafından hesaplanıp, mükellefe bildirilmesi doğmuş olan vergi borcunun sonradan tespit edilmesinden başka bir şey değildir. Vergiyi doğuran olayın suç sayılması ya da kanunlarla yasaklanmış olması vergilendirmeyi etkilemez. Örneğin, yasalara aykırı olarak kumarhane işletilmesine rağmen, bu faaliyetten elde edilen ticari kazanç gelir vergisine tabi tutulur. Türk vergi mevzuatından vergiyi doğuran olaya ilişkin şu örnekleri verebiliriz: Bilindiği gibi gelir vergisinin konusu gelir, mükellefi ise gerçek kişilerdir. Vergiyi doğuran olay ise gelirin elde edilmesidir. Yani, bir gerçek kişi ancak bir gelir elde ettiği zaman gelir vergisi borçlusu olur. Veraset ve İntikal Vergisinde vergiyi doğuran olay, miras yoluyla ya da ivazsız (karşılıksız) olarak mal intikalidir. Katma Değer Vergisinde vergiyi doğuran olay mal teslimi, hizmet ifası ya da ithalattır.

VERGİ TARİFELERİ
Vergi tarifesi, vergi miktarını hesaplayabilmek için matraha uygulanması gereken ölçülerdir. Eğer matrah teknik nitelikteyse (ağırlık, yüzölçümü, hacim vs.) vergi borcu, maddi ölçüler üzerinden belirli bir miktara göre hesaplanır. Günümüzde giderek azalan bu tarifelere spesifik tarife denir. Buna karşılık, para birimiyle ifade edilen matrahlardan oransal olarak, genellikle yüzde, bazı durumlarda binde şeklinde belirlenen oranlara göre vergi alınmasını öngören tarifelere advalorem yani değer esasına dayalı tarifeler denir. Vergi tarifelerini incelemeye geçmeden önce, ortalama vergi oranı ve marjinal vergi oranı kavramlarını açıklamak yerinde olacaktır. Vergi miktarı (T) ile matrah (X) arasındaki orantıya ortalama vergi oranı denir ve T/X olarak ifade edilir. Örneğin, 1000 birim geliri olan bir kişinin ödediği vergi 500 birim ise, ortalama vergi oranı 500/1000 yani %50'dir. Buna karşılık, vergi miktarındaki artışın matrahtaki artış miktarına oranına marjinal vergi oranı denir ve ZT/ ZX olarak gösterilir. Örneğin, matrah 1000 birimken 500 birim vergi ödeyen bir mükellef, matrah 1100 birime çıktığında 600 birim vergi ödüyorsa, ortalama vergi oranının %50'den, %54,5'a yükselmesine karşın, marjinal vergi oranı %100'e ulaşacaktır. Kuşkusuz, mükellefler iktisadi davranışlarını belirlerken vergi tarifelerinin bu özelliğini de dikkate alacaklardır.
Tek Oranlı Vergi Tarifeleri
Matrah artsa bile vergi oranının sabit kaldığı tarifelere tek oranlı tarifeler denilmektedir. Diğer bir deyişle, bu tip tarifelerde matrahın her düzeyinde uygulanan vergi oranı aynıdır. Matrah arttıkça ödenecek vergi miktarı mutlak olarak artmakla birlikte, oransal olarak sabit kalmaktadır.
Artan Oranlı Vergi Tarifeleri
Matrah arttıkça ortalama vergi oranı da yükselen tarifeye artan oranlı tarife denir. Artan oranlı tarifelerde ödenecek vergi miktarı hem mutlak tutarlar olarak hem de oransal olarak artar. Halbuki tek oranlı tarifelerde matrah arttıkça vergi miktarı mutlak tutarlar olarak artmakla birlikte, oransal olarak aynı kalmaktadır. Öte yandan, artan oranlı tarifelerde marjinal vergi oranı, ortalama vergi oranından büyüktür.

Hiç yorum yok: