19 Ekim 2009 Pazartesi

(MALİ;İKTİSADİ;SOSYAL;İDARİ) VERGİLEME İLKELERİ

MALİ; İKTİSADİ; SOSYAL;İDARİ
VERGİLEME İLKELERİ
Vergileme ilkeleri, ayrı ayrı vergilerden veya bir vergi sisteminden beklenen
ekonomik, sosyal ve mali fonksiyonların gerçekleştirilmesi için vergi bileşiminin
oluşturulmasında, tekniğinde ve uygulamasında dikkat edilmesi gereken, uzun
yılların deneyimi sonucu ortaya çıkmış ve/veya iktisadi mali düşünce sistemi içinde
önerilmiş temel unsurlar ve kurallardır .
Vergileme ilkeleri, uyulması gerekli, normatif ilkeler niteliğindedir. Bu nedenle bu
ilkeler "olanı" değil, "olması" gerekeni ifade ederler.
Vergilemenin normatif yönü olarak kabul edilen vergileme ilkeleri her çağa ve her
ülkeye göre değişebilmektedir. Vergileme ilkeleri ülkelerin ekonomik ve sosyal
şartları, teknolojik imkanları, toplumun dünya görüşü ve zihniyeti, hukuk bilincinin
oluşum seviyesi ve kamu hukukunun durumu ile yakından ilgilidir.
Vergileme ilkelerinin nispi bir önemi vardır. Her bir ilkenin önemi ve değeri,
diğerlerinin önem ve değerlerleri ile çok sıkı bir ilişki içindedir. Dolayısıyla vergileme
ilkelerinin her biri tek tek değil, birlikte ele alınır ve değerlendirilir.

A- MALİ VERGİLEME İLKELERİ
Vergilemenin esas amacı kamu hizmetlerinin finansmanını karşılamak üzere
hazineye gelir temin etmektir. Vergilemenin mali amacı, vergiden, optimal hasılanın
sağlanmasıdır.

1-Vergilemede Yeterlilik (Verimlilik) İlkesi
Vergilemenin temel amacı, devletin yeterli gelir sağlayarak kamu harcamalarını
finanse etmesidir. Kamu hizmetlerinin sürekli artışı sonucunda devlet vergisel açıdan
yeni vergiler ihdas etmekte ya da uygulanan vergilerde gelirleri artırıcı yönde
düzenlemeler yapmaktadır . Bu bakımdan, verginin kamu harcamalarını karşılaması için başvurulan bir araç oluşu, onu ilk ve önemli amacı olduğunu ortaya koymaktadır. Bu nedenle vergiye ilişkin tarh ve tahsil giderleri çıktıktan sonra geri kalan kısmın kamu harcamalarını karşılayacak ölçüde olması gerekmektedir.
Vergilemede yeterlilik ilkesiyle ilgili olarak diğer vergileme ilkeleri; “Vergilemede
Genellik İlkesi”, “Vergilemede Tasarruf İlkesi”, “Vergilemeden Kaçınılmazlık İlkesi”,
“Vergilemede Görünmezlik İlkesi”, “Vergileme Nispetlerinde İtidal (Optimumluk)
İlkesi”dir .
Vergilemede genellik ilkesine göre bir vergi sistemi, bütün gelirleri, harcamaları ve
her çeşit serveti vergilendirdiği ölçüde verimli olmaktadır.
Vergilemede iktisadilik ilkesi göre, bir vergi sisteminin meydana getirilişi ve
unsurlarının teknik biçimlendirilmesinde, vergi idaresinin ve bütün mükelleflerin tarh,
tahsil ve kontrolden doğan giderleri, mümkün olduğu ölçüde düşük düzeyde
ayarlanmalıdır .
Vergilemede kaçınılmazlık ilkesine göre, vergi mükelleflerinin vergi kaçırmalarını,
vergiden kaçınmalarını, ödedikleri vergileri fiyat mekanizması ile üçüncü şahıslara
yansıtmaları mümkün olduğu ölçüde azaltılmalıdır .
Vergilemede görünmezlik ilkesine göre vergi, mükellefin gelirini, harcamasını azaltır.
Bu nedenle vergi mükellefinin ödediği vergiyi psikolojik olarak hissetmemesi veya
daha az hissetmesi gerekir. Bu ilkeye göre, vergi oranlarının çok yüksek olmamasına
dikkat edilmesi gerekir.
Vergi nispetlerinde optimumluk ilkesine göre ise, vergi tarifesi nispetinde vergi
hasılatını en çoğa çıkaracak bir nispetin bulunması ve seçilmesi gereklidir. Bu nispet
genellikle en yüksek vergi nispeti değil, vergi hasılatını en yüksek düzeye çıkaran en
uygun vergi nispetidir.

2-Vergilemede Esneklik İlkesi
Wagner, vergilemede esneklik ilkesini "Vergileme, mali ihtiyaçlardaki değişmelere
uyabilecek ve diğer finansman kaynaklarından... karşılanamayan masraf açığını
kapatabilecek unsurları kapsamalıdır" şeklinde açıklamıştır. Bu ilkenin varlığını haklı
kılan nedenler; uzun süreli yapısal etkenler ve kısa süreli konjonktürel etkendir. Bu
etkenler dolayısıyla kamusal ihtiyaçlarda meydana gelen artışların vergilerle otomatik
olarak karşılanması gerekir.
Vergilemede esneklik ilkesine göre, belirli vergilerin veya bir bütün olarak vergi
sisteminin büyüyen kamu harcamalarının finansmanını karşılamaya yetecek kadar
esnek olması gerekir. Ayrıca vergi gelirlerinin ekonomik şartlardaki değişiklikleri yani gerek reel üretim de, gerekse fiyat seviyesinde meydana gelen değişiklikleri yakından izleyebilmesi gerekir. Dolayısıyla uzun süreli yapısal nedenler veya kısa süreli konjonktürel etkenler dolayısıyla meydana gelen kamusal harcamalarındaki artışların, vergiler tarafından otomatik olarak karşılanabilmesi - verginin otomatik esnekliği- önemlidir. Artan kamu harcamalarının mevcut vergilerdeki artışlarla karşılanamaması halinde, vergi oranlarında yapılacak artışlarla hasılatın belli bir düzeye kadar artırılmasının mümkün olduğu durumlarda "müdahaleli esneklik" ortaya çıkmaktadır.

B- İKTİSADİ VERGİLEME İLKELERİ
Vergi yapısı gereği ekonomik bir olaydır. Verginin ekonomideki sermaye birikimi,
kaynak dağılımı, ekonomik gelişme ve gelir bölüşümü üzerinde çeşitli etkiler
oluşturmaması mümkün değildir. Bu etkiler, verginin yapısal özelliği gereği az ya da
çok kendiliğinden oluşabilmekte ve vergi politikası bu etkilerin öncelikle oluşturulması
amacına göre de düzenlenmektedir .
1-Vergilemede Tarafsızlık İlkesi
Vergileme ilkeleri konusunda yapılan tartışmalarda "Vergilemede Tarafsızlık İlkesi"
yüzyıllardan beri çok önemli rol oynamıştır. Bu ilke temel ifadesini "Onları Bulduğun
Gibi Bırak" olarak kabul edilen Edinburg Kuralı’ndan almıştır.Vergilemede tarafsızlık ilkesi, vergi yoluyla rekabete verilebilecek zararların istenmeyen sonuçlarından kaçınma olarak ele alınabilir.
Vergilemede tarafsızlık ilkesine uyum sonucunda, vergileme ile mükellefin nispi
iktisadi-mali durumlarında hiç bir değişiklik olmamalıdır. Vergi sistemi ile ulaşılmak
istenen amacın dışında, kaynakların ekonomide daha verimli kullanılması ve
yönlendirilmesine müdahale edilmemelidir. Bu ilkeyle verginin, mükellefler üzerinde
aşırı bir yük oluşturmaması, sadece ekonomiden soyutlanarak kendi politikası ve
amacı doğrultusunda kullanılması öngörülmektedir.
2-Vergilemede İktisadi Etkinlik İlkesi
Vergilemede iktisadi etkinlik ilkesine göre, reel ulusal gelirin artmasını en fazla teşvik
eden veya en az engelleyen vergi yapısına sahip vergi sistemlerinin etkin olduğu
kabul edilmektedir. Dolayısıyla vergi sisteminin, yüksek ekonomik faaliyet seviyesini
desteklemenin ve teşvik etmenin yanısıra kaynakların en üstün tahsisini de
sağlaması gerekir
Vergilemede ekonomik etkinlik ilkesi ile bir vergi sisteminin, kişi başına üretimin
azamileştirilmesi ve mümkün olan en yüksek kalkınma hızının sağlanmasını
kolaylaştırmak için, bir taraftan aşırı vergi yükünü önleyecek diğer taraftan reel gelir
artışına yararlı ekonomik davranışları teşvik edecek bir niteliğe sahip olması
hedeflenmektedir . Bu ilkeye göre vergilerle iktisadi kalkınmaya elverişli faaliyetler teşvik edilip, verimli olmayan faaliyetler caydırılmalıdır.

C- SOSYAL VERGİLEME İLKELERİ
Sosyal adaletin gerçekleştirilmesinde bir sosyal politika aracı olarak vergiler
önemlidir. Çağdaş devletlerin vergi sistemleri ve bu sistemlerin vergilemede sosyal
amaçlı vergileme ilkelerine dayalı olarak kabul ettikleri vergilendirme teknikleri gelir
dağılımında eşitsizlikleri törpüleyici yönde etkide bulunmaktadır.
1-Vergilemede Adalet İlkesi
Vergilemede adalet kavramı, normatif bir kavram olup; zamana, mekana, ideolojilere
ve kurumlara göre değişmektedir. Vergilemede adalet, tarihsel süreç içinde değişik
şekillerde değerlendirilmiş, ancak herkes tarafından kabul edilebilir bir şekilde
sınırlarını çizme olanağı hala bulunamamıştır.
Vergilemede adaletin sağlanabilmesi büyük ölçüde, eşit durumdakilerin eşit
muameleye tabi tutulmalarına ve verginin ödeme gücü ile orantılı olmasına, gelir ve
servetlerin belli bir düzen içinde yeniden dağılımının gerçekleştirilmesine bağlıdır.
2-Vergilemede Genellik İlkesi
Vergilemede genellik ilkesine göre, bir ülkede yaşayan herkes, sosyal sınıf farkı
gözetilmeksizin, kendi gelir ve mallarından vergi vermek zorundadır .
Bu nedenle bir ülkede oturan vatandaş ve yabancılarla dışarıda oturmakta beraber
ülke içinde iktisadi faaliyette bulunan veya malı olan herkes vergi ödemek
zorundadır. Bu ilkeyle ülke sınırları içinde yaşayan herkesin vergi yüküne katılması
öngörülmektedir.
Vatandaşlar arasında dil, ırk, cinsiyet, siyasi ve düşünce vb. iktisat dışı ayırımlara
dayanılarak vergilendirilmeye gidilmesi vergilemede genellik ilkesi açısından uygun
değildir. Herkesin vergi ödemek zorunda olması ilkesine rağmen,
hiç bir ülkede bunun tam olarak gerçekleştirilebilme olanağı yoktur. Çünkü herhangi
bir kazanç veya serveti olmayan veya başkasının yardımıyla geçinen kişilerden vergi
alınabilmesi mümkün değildir. Ayrıca ekonomik amaçlarla da yatırımları teşvik için vergi ayrıcalıkları kabul edilir.
3-Vergilemede Eşitlik İlkesi
Vergilemede eşitlik ilkesine göre, bireyler genel vergi yüküne, kendi ödeme güçlerine
göre katılmalıdırlar. Diğer bir ifade ile vergilemede eşitlik ilkesi, mükelleflerin vergi
ödeme güçlerini dikkate almak suretiyle vergilendirilmesidir.
4-Vergilemede Ödeme Gücü (İktidar) İlkesi
19. ve 20. yüzyılda kamu maliyesi teorisyenleri tarafından vergi sistemlerinin ödeme
gücü ilkesine göre yapılandırılması gerektiği önerilmiş ve bu ilkeyle kamu
harcamalarında bireysel fedakarlıkların minimize edilebileceği savunulmuştur.
Vergilemede ödeme gücüne göre vergilendirme, belirli bir karşılık veya fayda göz
önüne alınmaksızın, kamu hizmetleri için her ferdin kendisini ve ailesini geçindirecek
miktarın üstünde sahip olduğu servet ve gelire göre vergi yüküne katılmasını ifade
eder.
Kişilerin vergi ödeme gücünü, yaşama seviyesini gösteren ödeme iktidarının
ölçülmesinde üç kriterden yararlanılmaktadır. Bunlar, sırasıyla gelir, servet ve tüketim
harcamalarıdır. Bu kriterler, vergi yükünün arzu edilen biçimdeki dağıtımı ile
toplumsal maliyetleri dengeli olarak dağıtmak için seçilmişlerdir.
5-Vergilemede Fayda (İstifade) İlkesi
Vergilemede fayda ilkesi Adam Smith ve daha önceki kamu maliyesi teorisyenleri
tarafından vergi sistemlerinin yapılandırılmasında önerilmiş ve kamu maliyesinin ilkel
bir yapıda olduğu dönemlerde kısmen uygulanmış fakat günümüzde uygulama olanı
aşırı derecede sınırlandırılmıştır (Musgrave, Musgrave,1959:147).
Vergilemede fayda ilkesine göre, kişilerin devlet hizmetlerine katılmaları, kamu
hizmetlerinden yararlanmaları ile orantılı olmalıdır (Bulutoğlu, 1988:417). Bu ilkeye
göre vergiler insanlar arasında herkese açık şekilde sağlanan mal ve hizmetlerden
elde ettikleri faydalar ile ilişkili olarak paylaştırılmalıdır. Fayda ilkesi, aynı seviyeden
kamu hizmetlerinden yararlanan insanların aynı miktarda vergi ödemesi (Yatay
Eşitlik), farklı düzeylerde hizmetten yararlananların daha fazla düzeyde vergi
ödemesi (Dikey Eşitlik) halinde gerçekleşebilir. Bu kurama göre, hizmetten hiç
yararlanmayanlar, söz konusu hizmetin sağlanması için ihtiyaç duyulan vergiden
muaf olmalıdırlar.
Verginin günümüzdeki bazı niteliklerine aykırı bir görünüm taşıyan bu yaklaşıma
göre, kişilerin kamu hizmetlerinden yararlanma seviyesi dikkate alınarak vergi
uygulaması veya bedel alınması yoluna gidilecektir. Vergilemede fayda ilkesi, kamu faaliyetlerinde harçlar, şerefiyeler, resimler gibi kamu gelirlerinde belirli ölçülerde
uygulanabilmektedir.
D- İDARİ VERGİLEME İLKELERİ
İdari amaçlı vergileme ilkeleri, vergi yasalarında yükümlüye sağlanması gerekli
kolaylıklar ve vergisinin tahsilini kolaylaştırıcı nitelikteki ilkelerden oluşmaktadır.

1-Vergilemede Belirlilik İlkesi
Vergilemede belirlilik ilkesi, ödenmesi gereken vergi miktarının, zamanının ve ödeme
biçiminin kesin ve açık olarak yükümlü tarafından bilinmesi gerektiğini belirtir. Vergi
yasalarında verginin matrahının, tarifesinin, ödeme zamanlarının ve ödeme
biçimlerinin en uyun biçimde belirlenmesi yoluyla bu ilkeye uyulmuş olur. Ödenmesi
gereken verginin özellikle miktarının belirli olmaması, vergi yükümlülerini sürekli bir
belirsizlik içinde bırakarak ekonomik koşullarını düzenleyememeleri sonucunu doğurabilecektir. Böyle bir durum, vergi yükümlülerinin vergiye karşı tepki duymalarını ve dolayısıyla kamu otoritesine olan güvenlerinin sarsılması sonucunu
da doğuracaktır.
2-Vergilemede Tasarruf İlkesi
Vergilemede tasarruf ilkesine göre, verginin devlete olan maliyeti mümkün
olabildiğince düşük olmalıdır. Verginin devlete olan maliyeti deyimi ile, sadece
verginin tarh ve tahsil giderleri anlaşılmamalı buna vergilerle ilgili uyuşmazlıkların
giderleri de eklenmelidir. Hatta, yükümlülerin vergileme dolayısıyla katlandıkları
defter tutma, müşavirlik hizmetleri vb. giderlerinin de bu bağlamda ele alınması
gerekmektedir.
3-Vergilemede Kolaylık İlkesi
Vergilemede kolaylık ilkesi diğer vergileme ilkelerini de kapsayan daha geniş ve
gerçekten de önemli bir vergileme ilkesidir. Bu ilkeye göre, vergilemede ödeme
zamanları, ödeme yeri, ödeme şekli ve ödenecek tutar kesin ve belirli olmalıdır.
Ayrıca düzenlemeleri mükellefler tarafından kolayca anlaşılabilecek ve
uygulanabilecek biçimde hazırlanmalıdır. Vergilerini ödemede maddi zorluklarla
karşılaşan bazı mükelleflerin vergi borçlarının tecili, hatta bazı nedenlerden dolayı
vergi borçlarını ödeyemeyecek duruma düşenlerin vergi borçlarının terkin edilmesi de
bu ilke gereğidir.
4-Vergilemede Açıklık İlkesi
Vergi yasaları açık bir dille ve herkesçe anlaşılabilecek bir biçimde düzenlenmelidir.
Vergi yasalarını bir yerde diğer yasalardan farklılaştıran nedenlerden biri de
genellikle her vatandaşın doğumundan ölümüne kadar bu yasalardan bir veya
birkaçının yükümlülük alanına girmesidir. Bunun için, vergi yasalarının sade
vatandaşın anlayabileceği bir dille yazılması önemlidir. Vergi yasalarının anlaşılması
güç ve belirsiz bir biçimde düzenlenmesi sadece vatandaşı zor durumda bırakması
yönünden ele alınmamalıdır. Vatandaşın böyle bir yasaya karşı göstereceği tepki onu
vergi kaçırmaya veya vergiden kaçınmaya itecek, vergi yönetimini ile vatandaş
arasında ortaya çıkan uyuşmazlıklar vergi yargı organlarını yıllarca oyalayacak,
devlet vergi alacağını zamanında tahsil edemeyecek dolayısıyla da verginin maliyeti
yükselecektir .

5-Vergilemede Kanunilik İlkesi
Vergilemede kanunilik ilkesine göre, çağdaş demokratik ülkelerde güçler ayrılığı ilkesi
çerçevesinde vergilemede yetki yasama organına aittir. Bu ilkeye göre "temelsiz vergi
olmaz" anlayışı benimsenmekte ve ilkenin özünde de vergi yükümlülerinin yasama
organında temsil edildikleri düşünce bulunmaktadır (Tosuner, Yereli,1997:327).
Vergilemede kanunilik ilkesi, vergilere ilişkin düzenlemelerin gerek şekli gerek maddi
anlamda kanunla yapılmasını gerektirmektedir.
Vergilemede kanunilik ilkesine göre vergi, mevzuata uygun ve doğru olarak
alınmalıdır. Kanuna aykırı olarak alınan bir vergi bir yandan vergilerin kanuniliği
ilkesini ihlal ederken aynı zamanda, özdeş veya benzer durumda olanlara farklı işlem
sonucu farklı vergi alınmasını sonucunu oluşturduğundan vergilemede eşitlik ilkesi
zedelenmiş olmaktadır.
6-Vergilemede İstikrarlılık İlkesi
Vergilemede istikrarlılık ilkesine göre, vergi kanunlarının tarh ve tahsil işlemlerini
ilgilendiren hükümleri ile vergi nispetleri mümkün olduğu ölçüde az değiştirilmelidir.
Bu ilkeye göre, vergi kanunları ve vergi yönetmeliklerinde yer alan hükümler ile
tarifeyle ilişkili olmayan bütün vergi hukuku normlarının sadece, büyük zaman
aralıkları ve mümkün olduğu kadar genel nitelikteki sistemli vergi reformları
çerçevesinde değiştirilmesi gerekir. Bu ilke, vergi kanun ve düzenleyici işlemlerin
çıkarıldıktan sonra bir daha hiç değiştirilmemesi olmayıp, aksine yeri geldiğinde belirli
bir program çerçevesinde değişiklikler yapılabilmesini öngörmektedir.
7-Vergi Tedbirlerinin Tutarlılığı ve Sistematik Bütünlüğü İlkesi
Vergi sistemlerindeki tutarsızlıklar, sistemin rasyonalitesini ve hakkaniyete uygun
oluşunu tehlikeye düşürebilmektedir. Vergi sistematiği, bir verginin konulması
sırasında vergi konusunda mevcut hükümlerin birbirleriyle uyum halinde
bulunmasını, kanun maddeleri arasında çelişkilerin bulunmamasını ifade eder.
Vergilerin birbirleriyle uyumlu olması ve birbirlerini tamamlaması, bir vergi kanununun
konusuna giren bir işlemin, başka bir vergi kanunu ile vergi dışında tutulmaması, yani
bir bütünlük oluşturması öngörülür. Aksi halde, vergiden kaçınma ve benzeri yollarla
vergide etkinliği azaltan durumlar ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle
vergilerin bileşimi çeşitli hedeflere göre düzenlenmiş bir bütün oluşturmalı, çeşitli
vergi tedbirleri arasında çelişkiler ortaya çıkmamalıdır. Ayrıca vergilere belirli bir biçim
vermede bir yandan matrahın seçimi, diğer yandan da vergi tarifesinin yapısı ve
yüksekliği, objektif ve/veya sübjektif vergi mükellefiyetindeki istisnalar vb. üzerinde
durulması gerekmektedir.
8-Vergi Tedbirlerinin Uygulanabilirliği İlkesi
Bu ilkeye göre, vergi sistemi bir bütünlük içinde şekillendirilmeli, alınan vergi tedbirleri
ve bunların amaçları normal bir vatandaşın anlayışına ve politik eğilimlerine, aynı
zamanda verginin uygulanmasında tarh, tahsil ve kontrol görevini yapacak
kurumların kapasitelerine uygun olmalıdır.

VERGİYE İLİŞKİN TEMEL KAVRAMLAR

Verginin Konusu
Verginin konusu, verginin üzerinden alındığı şeydir. Buradaki “şey” sözcüğü maddi anlamdaki malların yanı sıra hizmetleri de içerir. Ancak, verginin konusu yalnızca mal ya da hizmetlerle de sınırlanamaz. Bunlara ek olarak bir işlem, bir fiil, bir gelir, bir sermaye vb. verginin konusunu oluşturabilir. Yasa koyucu gerek görürse o güne kadar vergi ile hiç ilişkilendirilmemiş bir iktisadi unsur üzerinden vergi alınmasını öngörebilir. Tarih boyunca, bugün bize çok tuhaf gelebilecek şeyler verginin konusunu oluşturmuştur. Örneğin, İngiltere'de 1695 yılında bekarlar üzerinden Bekarlık Vergisi alınmıştır. Benzer bir vergi 1820 yılında A.B.D'nin Missouri eyaletinde yürürlüğe konmuştur. 1700'lü yıllarda Rus Çarı Deli Petro (Batılı kaynaklarda Büyük Petro olarak anılır), sakallı kişileri, arı kovanlarını, çizmeleri, hatta evlenme ve cenaze törenlerini vergilendirmiştir. Her vergi yasasının ilk maddeleri verginin konusunu düzenler. Vergiler genellikle isimlerini konularından alır. Örneğin, Gelir Vergisinin konusu gerçek kişilerin elde ettiği gelirdir. Emlak Vergisinin konusu, Türkiye sınırları içinde bulunan bina, arsa ve arazidir. Motorlu Taşıtlar Vergisinin konusu, motorlu kara, hava ve deniz taşıtlarıdır. Akaryakıt Tüketim Vergisinin konusu, benzin, likit petrol gazı, motorin, fuel-oil gibi petrol ürünleridir. Belediye Gelirleri Kanununa göre alınan İlan ve Reklam Vergisinin konusu, belediye sınırları içinde yapılan her türlü ilan ve reklamdır.
Vergi Matrahı
Somut bir olayda bir kişinin ödeyeceği vergi miktarının hesaplanabilmesi için yalnızca verginin konusunu bilmek yeterli değildir. Ayrıca, vergi matrahının da belirlenmesi gerekir. Matrah, vergi borcunun hesaplanması için dayanılan temeli ifade eder. Matrah vergi borcunu hesaplamak amacıyla, vergi konusunun indirgendiği teknik-fiziksel ya da ekonomik-parasal büyüklüktür. Vergi matrahının belirlenmesinde esas alınan ölçüleri sınıflandırınız. Vergi matrahının belirlenmesinde esas alınan büyüklük teknik bir miktar ya da fiziki bir ölçü olduğu takdirde spesifik vergilerden söz edilir. Bu tür vergiler ağırlık, sayı, hacim, yüzölçümü, uzunluk, alkol derecesi gibi teknik miktarlar üzerinden hesaplanıp alınır. Örneğin, Motorlu Taşıtlar Vergisinde vergi matrahı, motorlu taşıtın yaşı ve silindir hacmi esas alınarak belirlenmiştir. Spesifik vergilerin sayısı günümüzde giderek azalmaktadır. Vergi matrahı, ekonomik-parasal bir değer olarak ifade edilmişse advalorem (değer esasına dayalı) vergiler söz konusudur. Bu tür vergilerin uygulama alanı gittikçe genişlemektedir. Ülkemizde uygulanan Gelir Vergisi, Kurumlar Vergisi, Katma Değer Vergisi gibi temel vergiler değer esasına dayalı vergilerdir. Verginin konusu ve matrah iki farklı kavramdır. Bunların karıştırılmaması gerekir. Örneğin, Gelir Vergisinin konusu elde edilen gelirdir; matrahı ise gelirin safi tutarıdır. Gelir vergisi matrahına, yani safi (net) gelire ulaşılabilmesi için elde edilen gayri safi (brüt) gelirden bir takım indirimlerin yapılması gerekir. Emlak Vergisinin konusu bina, arsa ve arazi gibi taşınmaz varlıkların kendileridir. Matrahı ise bina, arsa ya da arazinin değeridir. Emlak Vergisi borcunun hesaplanabilmesi için söz konusu taşınmaz varlıkların değerinin yasada öngörülmüş oran ile çarpılması gerekir.
Vergi Mükellefi (Yükümlüsü) ve Sorumlusu
Vergi yasalarına göre üzerine düşen parasal (maddi) ve/veya biçimsel ödevleri yerine getirmek zorunda olan kişiye vergi mükellefi denir. Vergi mükellefinin belli miktarda vergiyi kamu alacaklısına ödemek zorunda olmasına maddi mükellefiyet denir. Ancak, vergi mükelleflerinin maddi ödevlerinin yanı sıra defter tutmak, belge düzenlemek, beyanname vermek, bildirimlerde bulunmak gibi çeşitli biçimsel ödevleri de vardır. Gerçek ve tüzel kişiler vergi mükellefi olabileceği gibi, tüzel kişiliği olmayan kurumlar da vergi mükellefi olabilirler. Örneğin, gelir vergisinin mükellefi gerçek kişilerdir. Kurumlar vergisinin mükellefleri arasında ise tüzel kişiliği olan kurumlar olduğu gibi, tüzel kişiliği olmayan kurumlar da vardır. Vergi mükellefi olabilmek için hukuki işlem ehliyetine sahip olmak şart değildir. Diğer bir deyişle, temyiz kudreti olmayanlar, on sekiz yaşından küçük olanlar ya da kısıtlanmış kişiler de vergi mükellefi olabilirler. Vergi mükellefi olabilmek için yasada tanımlanmış vergi konusu ile irtibat kurmak gerekli ve yeterlidir. Burada yasal vergi mükellefi ile vergi taşıyıcısı kavramları arasındaki farklılığa da işaret etmek gerekir. Yasal mükellef, vergi yasalarına göre vergi borcunu ödemek zorunda kişiyi ifade eder. Ancak, vergi aynı zamanda iktisadi boyutları olan bir olgudur. Bu yüzden yasal olarak vergiyi ödemek zorunda olan kişi ile bu verginin iktisadi anlamda yükünü taşıyan kişi her zaman aynı olmayabilir. Mükellefler ödedikleri verginin yükünü çeşitli iktisadi durumlardan yararlanarak başkalarına aktarabilirler. Örneğin, gümrük vergisini ödeyen ithalatçı, bunu, sattığı malın fiyatına ekleyerek alıcılara yansıtmışsa, gümrük vergisinin yasal mükellefi kendisi olduğu halde gerçek taşıyıcısı tüketici olmuştur. İşte, yansıma mekanizması dolayısıyla bir verginin gerçek yükünü taşıyan kişilere vergi taşıyıcısı denir. Vergi sorumlusuna gelince; hiç kuşkusuz her vergi mükellefi ödemesi gereken vergi borcundan sorumludur. Ancak vergi sorumluluğunun sözlük anlamındaki sorumluluktan farklı, özel bir anlamı vardır. Vergi sorumlusu, kural olarak, mükellef ile devlet arasındaki alacak-borç ilişkisinde üçüncü kişi durumundadır. Yasa koyucu çeşitli nedenlerle bir mükellefe ait vergi borcunun vergi dairesine yatırılması ödevini, asıl mükellefle bir şekilde ilişkisinin olması dolayısıyla üçüncü bir kişiye yükleyebilir. İşte, vergiyi doğuran olay kendi kişiliğinde gerçekleşmediği halde, verginin ödenmesi bakımından alacaklı vergi dairesine karşı sorumlu olan kişiye vergi sorumlusu denir. Vergi sorumluluğuna gösterilebilecek en tipik örnek kaynakta vergi kesintisi yapanların durumudur. Her işveren fabrikasında çalıştırdığı işçilere ödediği ücret üzerinden gelir vergisi kesintisi yapmak zorundadır. Burada vergi mükellefi ücret geliri elde eden işçidir. Vergi, işçinin ücreti üzerinden kesilmektedir. İşveren ise bir başkasının vergi borcu için kesinti yapan ve bunu asıl mükellef adına vergi dairesine yatırmak zorunda olan bir vergi sorumlusudur.
İstisna ve Muafiyet
İstisna ve muafiyet kavramları, kural olarak vergiye tabi olan vergi konularının ve mükelleflerinin çeşitli nedenlerle kısmen ya da tamamen, geçici ya da sürekli olarak vergi dışı bırakılmalarını ifade eder. Diğer bir deyişle, burada objektif (verginin konusu) ve sübjektif (mükellef) vergi mükellefiyetinin sınırlandırılması söz konusudur. Objektif vergi mükellefiyetinin sınırlandırılmasına istisna, sübjektif vergi mükellefiyetinin sınırlandırılmasına ise muafiyet denir. Daha açık bir şekilde ifade etmek gerekirse, vergi yasalarında ilke olarak vergilendirilmesi öngörülen bir konunun vergi dışında tutulmasına istisna denir. Buna karşılık, yine kural gereği mükellef olması gereken kişi ya da grupların vergi yükümlülüğü dışında kalmalarına muafiyet denir. Sonuçları bakımından istisna ve muafiyet arasında bir fark yoktur. Her ikisi de vergi borcunun doğmasını engelleyen ayrıcalıklardır. Gelir Vergisi İstisna ve muafiyetler tam ya da kısmi, geçici ya da sürekli, koşullu ya da koşulsuz olabilirler. Örneğin, Gelir Vergisi Kanununda yer alan telif kazançları istisnası fikir ve sanat eserlerinden elde edilen gelirlerin tamamını, sürekli olarak vergi dışı bırakan bir istisnadır. Buna karşılık, konutların kiraya verilmesinden elde edilen kira gelirlerinin yalnızca bir kısmı vergi dışı bırakılmıştır. Geçici istisnaya örnek olarak da yeni yapılan bina veya apartman dairelerinin beş yıl süre ile vergi değerinin 1/4'nün Emlak Vergisinden istisna edilmesini gösterebiliriz. Muafiyetlere örnek olarak Gelir Vergisi Kanununda düzenlenen esnaf muaflığı ile diplomat muaflığını gösterebiliriz. Çok küçük çapta ticari faaliyette bulunan ve esas itibariyle geliri ancak geçimini sağlayacak düzeyde olan bazı ticaret ve sanat erbabı gelir vergisinden muaf kılınmıştır. Diplomat muaflığı ile de yabancı ülkelerin Türkiye'de bulunan elçi, maslahatgüzar ve konsolosları ile memurlarının, karşılıklı olmak koşuluyla gelir vergisinden muaf kılınmaları öngörülmüştür. Vergi istisna ve muafiyetlerinin temelinde siyasi, iktisadi, sosyal, kültürel ve teknik nedenler yatmaktadır. Öte yandan, parlamento içinde ve dışında faaliyet gösteren baskı grupları da istisna ve muafiyetlerin belirlenmesinde ve biçimlenmesinde etkili olabilmektedirler.
Vergiyi Doğuran Olay
Verginin konusu ile mükellefinin belirlenmiş olması bir vergi borcunun doğumu için yeterli değildir. Soyut olarak yasada belirtilen vergi konusu ile mükellef arasında bir bağlantı kurulması gerekir. İşte, verginin konusu ile mükellefi arasında kurulan bağlantıya vergiyi doğuran olay denir. Vergi borcunun doğabilmesi için, konu ile mükellef arasında var olması gereken bağ, yani vergiyi doğuran olay, bir hukuki işlem-sözgelimi bir sözleşme-, hukuki ya da iktisadi bir olay -sözgelimi bir üretim ya da tüketim ya da ölüm- olabilir. Konu ve mükellef gibi vergiyi doğuran olay da yasada tanımlanır. Devlet ile mükellef arasındaki somut vergi ilişkisi vergiyi doğuran olayın meydan gelmesi ile ortaya çıkar. Diğer bir deyişle, vergi borcunun doğmasına neden olan etken vergiyi doğuran olaydır. Verginin idare tarafından hesaplanıp, mükellefe bildirilmesi doğmuş olan vergi borcunun sonradan tespit edilmesinden başka bir şey değildir. Vergiyi doğuran olayın suç sayılması ya da kanunlarla yasaklanmış olması vergilendirmeyi etkilemez. Örneğin, yasalara aykırı olarak kumarhane işletilmesine rağmen, bu faaliyetten elde edilen ticari kazanç gelir vergisine tabi tutulur. Türk vergi mevzuatından vergiyi doğuran olaya ilişkin şu örnekleri verebiliriz: Bilindiği gibi gelir vergisinin konusu gelir, mükellefi ise gerçek kişilerdir. Vergiyi doğuran olay ise gelirin elde edilmesidir. Yani, bir gerçek kişi ancak bir gelir elde ettiği zaman gelir vergisi borçlusu olur. Veraset ve İntikal Vergisinde vergiyi doğuran olay, miras yoluyla ya da ivazsız (karşılıksız) olarak mal intikalidir. Katma Değer Vergisinde vergiyi doğuran olay mal teslimi, hizmet ifası ya da ithalattır.

VERGİ TARİFELERİ
Vergi tarifesi, vergi miktarını hesaplayabilmek için matraha uygulanması gereken ölçülerdir. Eğer matrah teknik nitelikteyse (ağırlık, yüzölçümü, hacim vs.) vergi borcu, maddi ölçüler üzerinden belirli bir miktara göre hesaplanır. Günümüzde giderek azalan bu tarifelere spesifik tarife denir. Buna karşılık, para birimiyle ifade edilen matrahlardan oransal olarak, genellikle yüzde, bazı durumlarda binde şeklinde belirlenen oranlara göre vergi alınmasını öngören tarifelere advalorem yani değer esasına dayalı tarifeler denir. Vergi tarifelerini incelemeye geçmeden önce, ortalama vergi oranı ve marjinal vergi oranı kavramlarını açıklamak yerinde olacaktır. Vergi miktarı (T) ile matrah (X) arasındaki orantıya ortalama vergi oranı denir ve T/X olarak ifade edilir. Örneğin, 1000 birim geliri olan bir kişinin ödediği vergi 500 birim ise, ortalama vergi oranı 500/1000 yani %50'dir. Buna karşılık, vergi miktarındaki artışın matrahtaki artış miktarına oranına marjinal vergi oranı denir ve ZT/ ZX olarak gösterilir. Örneğin, matrah 1000 birimken 500 birim vergi ödeyen bir mükellef, matrah 1100 birime çıktığında 600 birim vergi ödüyorsa, ortalama vergi oranının %50'den, %54,5'a yükselmesine karşın, marjinal vergi oranı %100'e ulaşacaktır. Kuşkusuz, mükellefler iktisadi davranışlarını belirlerken vergi tarifelerinin bu özelliğini de dikkate alacaklardır.
Tek Oranlı Vergi Tarifeleri
Matrah artsa bile vergi oranının sabit kaldığı tarifelere tek oranlı tarifeler denilmektedir. Diğer bir deyişle, bu tip tarifelerde matrahın her düzeyinde uygulanan vergi oranı aynıdır. Matrah arttıkça ödenecek vergi miktarı mutlak olarak artmakla birlikte, oransal olarak sabit kalmaktadır.
Artan Oranlı Vergi Tarifeleri
Matrah arttıkça ortalama vergi oranı da yükselen tarifeye artan oranlı tarife denir. Artan oranlı tarifelerde ödenecek vergi miktarı hem mutlak tutarlar olarak hem de oransal olarak artar. Halbuki tek oranlı tarifelerde matrah arttıkça vergi miktarı mutlak tutarlar olarak artmakla birlikte, oransal olarak aynı kalmaktadır. Öte yandan, artan oranlı tarifelerde marjinal vergi oranı, ortalama vergi oranından büyüktür.

18 Ocak 2009 Pazar

final soru örnekleri (devam)

EŞLEŞTİRME SORULARI

Soru 1: Aşağıdaki dava açma durumlarını dava açma süreleri ile eşleştiriniz.(Boşluğu doldurunuz)
A. İhtiyati haciz işlemine karşı... 1. 7 gün içinde
B. Ödeme emrine karşı......... 2. 15 gün içinde
C. Vergi ceza ihbarnamesi 3. 30 gün içinde
tebliğine karşı......... 4. 60 gün içinde
D. Ödeme emri tebliğine
karşı...............................
E. Danıştay temyiz kararına
karşı Karar düzeltme................
F. Danıştay iptal davası............

Soru 2: Aşağıdaki iktisadi kıymet değerlerini Vergi Usul Kanunu’nda yeralan değerleme ölçüleri ile eşleştiriniz. Boşluğu doldurunuz.

İktisadi Kıymet Değerleme ölçüsü
.................. .........................

vergi usul hukuku final sınavı örnek test soruları

Soru 1: Aşağıdakilerden hangisi geçerli tebliğ işlemidir?
a. Mükellefin adının yazılı olmadığı tebliğ
b. İşlem yapan memurun imzasnın bulunmadığı tebliğ
c. Vergi nevinin yazılı olmadığı tebliğ
d. Dava açma süresinin yazılı olmadığı tebliğ
e. Vergi miktarının yazılı olmadığı tebliğ
b)
Soru 2: Aşağıdakilerden hangisi ödeme süresini uzatmaz?
a. Mücbir sebep
b. Zor durum
c. Veraset ve intikal vergisi ek beyanname verme süresi
d. Ödeme emrine karşı dava açılması
e. Vergi dairesinin beşyüzden fazla yükümlüsü olması.
d)
Soru 3: Verginin tahakkuku hangi idari işleme örnektir?
a. Yükümlendirici işlem
b. Yapıcı (inşai) işlem
c. Tespit edici işlem
d. Asli işlem
e. Tahakkuk idari işlem değildir.
e
Soru 4: Re’sen tarh edilen bir vergi ne zaman tahakkuk eder?
a. Vergi ihbarnamesinin mükellefe tebliğ edildiği tarihte
b. Tarhiyata karşı vergi mahkemesine başvurulduğunda
c. Vergi mahkemesi aleyhe karar verdiğinde
d. Temyiz başvuru süresi geçirildiğinde
e. Danıştay aleyhine karar verdiğinde
e
Soru 5: Re’sen veya ikmalen tarh edilen bir verginin tahakkuku ve kesinleşmesi ne zaman çakışır?
a. Dava açma süresi geçirildiğinde
b. Ödeme emri gönderildiğinde
c. Tahsil işlemi tamamlandığında
d. Vergi güvenlik önlemi uygulandığında
e. Hiçbiri
a)
Soru 6: Uzlaşma yoluna başvurup üzerinde uzlaşılan bir vergi ve ceza için yükümlü hangisinden yararlanabilir?
a. Şikayet
b. Düzeltme
c. Dava açma
d. Pişmanlık
e. Hiçbiri
e)
Soru 7 : Aşağıdakilerden hangisi için uzlaşmaya başvurulabilir?
a. Re’sen veya ikmalen tarh edilen vergi ve ceza
b. Beyan edilen vergi
c. Tahakuku tahsile bağlı vergi
d. Fiyatlar içinde ödenen dolaylı vergi
e. Basit usulde alınan vergi
a)
Soru 8: Verginin vadesi ne demektir?
a. Tarh edildiği gün
b. Tebliğ edildiği gün
c. Tahakkuk ettiği gün
d. Ödenebileceği son gün
e. Beyanname vermenin son günü
d)
Soru 9: Hangisi vergi borcunun vadesinde ödenmemesinin hukuki sonucu değildir?
a. Gecikme zammı
b. Taksitlerin muaccel olması
c. Ödeme emri gönderilmesi
d. Mal beyanı istenmesi
e. Cebri icraya başvurulması
b)
Soru 10: Süresinde dava konusu yapılmayan bir tarh işlemi için hangisi geçerli olur?
a. Dava açma süresinin dolduğu gün vergi tahsil edilir.
b. Vergi borcu sadece tahakkuk eder
c. Sadece kesinleşir
d. Hem tahakkuk eder, hem de kesinleşir
e. Kanun yoluna gitme hakkı doğar.
d)
Soru 11: Vergi Usul Kanunu’na göre “ vergi idaresininyükümlüleri ve yükümlülükle ilgili maddi olayları saptamaya yönelik araştarmı işlemi” hangisidir?
a. Yoklama
b. İnceleme
c. Arama
d. Bilgi toplama
e. Delil tespiti
a)